Her gün haber bültenlerine yansıyan insanlık dışı olaylar, toplumun içinde bulunduğu ruh halini adeta bir ayna gibi yansıtıyor. İstanbul'da 112 Acil Çağrı Merkezi ve hastane çalışanlarının da dahil olduğu bir çetenin, sağlığı yerinde olan bebekleri bile yoğun bakıma alarak ailelerden para talep ettiği ve bazı bebeklerin ölümüne neden olduğu skandal, bu acımasız gidişatın en korkunç örneklerinden biri. Bu tür olaylar, toplumun her kademesine nüfuz eden ve giderek normalleşen bir şiddet anlayışının sonucudur.
Şiddet artık yalnızca fiziksel değil; Meclis'teki tartışmalardan televizyon programlarına, sosyal medya mesajlarına kadar her yerde kök salmış durumda. Bu yaygın ve çok boyutlu şiddet, yalnızca bireysel hayatları değil, toplumun tamamını tehdit eder hale geldi. Kadınları, çocukları, hayvanları ve doğayı korumak neredeyse imkânsız bir mücadeleye dönüştü. Toplumda gizlenen ya da göz ardı edilen temel değerler kayboldukça, ahlaki ilkeler de silinip gidiyor.
Daha da tehlikeli olan ise, gençlere öğretilen değerlerin yerini lüks ve kolay kazanç arzusunun almasıdır. Para kazanmak artık bir amaç olmaktan çıkıp, her yolun mübah görüldüğü bir saplantıya dönüşüyor. Zenginliğin ve gösterişin cazibesi, dürüstlük ve erdemin yerini hızla alıyor. Hilekârlık ve vicdansızlık sıradanlaşmış durumda, hatta bazen bunlar övülüyor bile.
Bu karanlık döngüyü kırmak istiyorsak, toplumsal bilincimizi ve değerlerimizi yeniden inşa etmek zorundayız. Eğitimden medyaya, sivil toplumdan siyasete kadar her alanda köklü değişimler yapılmalı. Adaletin sağlanmadığı, suçun ödüllendirildiği bir toplumda, herkes daha büyük tehditlerle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle, her bireyin vicdani sorumluluk alarak daha iyi bir gelecek için çaba göstermesi şart. Çünkü toplum olarak bir değişim başlatmazsak, daha da derin bir uçurumla karşı karşıya kalacağız.
Lüksün gölgesinde vicdanlarımızı kaybetmeden insanlığımızı hatırlamak ve yeniden inşa etmek zorundayız.